Birazda KİTAP okuyalım •2•

Madam Bovary • Gustave Flaubert
Yorumum: Betimlemeler ve konu ile alakalı olmayan ayrıntılardan dolayı konuya tam hakim olamayabilirsiniz fakat sonuna ulaştığınızda "iyiki okumuşum" diyeceğinize eminim. Beni en çok yoran, yazar keşke dışarıdan izleyen bir göz olarak değilde "Emma"nın gözü ile yorumlayıp yazsaydı. Belki hissettiği aşkı, hatayı, macerayı daha iyi kavrardık diye düşünüyorum.
Çok akıcı değil merak için okumak isterseniz lütfen okuyun ama bu kitaptan fazla birşey beklemeyin derim. Jane Eyre gibi bir tad alacağımı umarak aldım fakat başka bir tat çıktı. Farklıydı. Unutulacak gibi bir kitap konusu da değil yinede tercih size kalmış.

Konusu: İyi kalpli olmasına karşın sıradan bir doktor olan Charles Bovarynin yüksek idealleri ve lüks tutkusu olan romantik karısı Emma Bovarynin, yaşamının tekdüzeliğinden sıyrılmak için girdiği durumları ve yaşadığı çeşitli aşk ilişkilerini konu alan roman birçok çevre tarafından ilk çağdaş realist roman sayılır.

Madam Bovary ilk kez 1857 yılında basılmıştır. Yapıt, döneminde büyük yankılar uyandırmış, kitabın tümünün yayımlanması için Flaubertin mahkemeye gitmesi gerekmiştir. Romantizmin idealist yaklaşımına bir tepki olarak ortaya çıkan roman, realizm akımının ilk ve en önemli örneklerindendir. Bu kitaptan sonra Bovarizm akımı oluşmuş ve psikolojide tatminsizlik, memnuniyetsizlik anlamına gelen bir rahatsızlık olarak yer almıştır. Baş karakter Emma Bovarynin sergilediği davranışlar o dönemde büyük yankı uyandırmış ve bu yüzden yazar Flaubert uzun yıllar boyu çeşitli eleştiri ve suçlamalara maruz kalmıştır.
_____________________________________________________________________


Debbie Macomber • Gül Limanı Oteli
Yorumum: Kitabı beklediğim gibi bulamadım. Açıkçası bana zaman kaybettirdiğini ve özellikle de erkek okuyuculara hitap etmediğini düşünüyorum. Aynı düşünceler farklı farklı cümleciklerle sayfalara yerleştirildiğini, 3-4 günlük olayları uzun bir zamana yayıldığını ve bana bilgi, tecrübe, heyecan dolu bir his uyandırmadığını söylemek istiyorum. Başlamışken yarım bırakmak istemediğim içinde sıkıcı da olsa kitabı bitirdim. Boş zaman geçirmeyeyim diye okursanız okuyun yoksa fazla da önerebileceğim bir kitap değil. Aşağıdaki övgülerde her yayın evinin satmak için uğraştığı bi dolu sözcükler...Kanmaya gerek yok diyorum.

Konusu: New York Times Bestseller yazarı Debbie Macomberdan yürekleri ısıtacak yeni bir seri:

Jo Marie Rose, Sedir Koyuna yeni bir başlangıç yapmak ve biraz olsun huzura kavuşmak için gelir. Kocasının ölümünün acısını atlatmaya çalışan genç kadın, burada bir otel satın alır ve otelin adını değiştirip Gül Limanı Oteli koyar. Buranın yeni başlayacağı hayatı için doğru yer olduğunu hissetmektedir. Ancak otel ve ilk gelen konuklar, Jo Marieye beklediğinden çok daha büyük sürprizler yapacaktır.

Debbie Macomberın kitapları dünyada toplam 150 milyon adet sattı! Ülkemizde de büyük ilgi gördü ve çok satanlar listelerinde uzun süre kaldı!

_____________________________________________________________________


Ahmet Altan • Son Oyun
Yorumum: öfff diyorum. Bu zamana kadar okuduğum en berbat kitaptı. Kitap dönüp dolaşıp, hep üç aşamadan geçiyor. İlk önce Kasabadaki olayı anlatıyor. sonra tanrı ile konuşmalarını, tanrıya dair eleştirilerini söylüyor, daha sonrada cinselliğe vuruyor. Baktığı her yerde, kadında kızda kasabada hep cinsellik akıyor yazdıklarından. Ben beğenmedim. Çok sayfalı olduğuna aldanmayın. Dönmüş dolaşmış aynı şeyleri yazmış. Bir bölümünde Kamile hanımla, diğer bölümünde Zuhalle, öbür bölümünde Sümbülle yatmış kalkmış. Temizlikçisi Hamiyete sıra gelmemiş. yazık...Aldığıma alacağıma pişman oldum. Bu kitabı sizlere nasıl önereyim. Kitaplığıma bile koymam. Çok yazık. Tavsiyede etmem. Her okuduğumda her sayfayı çevirişimde yazara küfür etmekten kendimi alamadım. 

Konusu: Daha orada, o anda onun en tehlikeli yanının, istediği anda şefkat uyandırabilmesi olduğunu anlamıştım. Tanrı, hep aynı emri verdi, "Şehvetten sakının," bu emre uyamadık, çelişkilerden hoşlanan Tanrı kendi emriyle bile çatışacak kadar güçlü bir şehvet duygusu vermişti hepimize, bu zavallı kullarından o görkemli yaratıcılığının ürünü olan şehvetle dövüşmesini istemişti, kim Tanrının yarattıklarıyla baş edebilir ki, hiçbirimiz edemedik, en masumlarımız bile rüyalarında günaha bulaştı, emre uyamadık ama şehvete karşı dikkatli olmayı, şehvetle boğuşmayı, onu bastırmak için uğraşmayı, ondan kaçmaya çalışmayı öğrendik, yenilsek de zayıf bir kalkanımız, ince bir zırhımız oldu. Şefkat öyle değildi. Tanrı şehvetin yolunu kapatırken şefkatin yolunu sonuna kadar açmıştı, kimse şefkatin yolunda yürürken tedirgin olmaz, kuşku duymaz, kaçması gerektiğini düşünmezdi. Yüzündeki gizli gülümsemesinden anlaşıldığı gibi o bunu içgüdüleriyle sezmiş, Tanrının yasakladığı topraklara girmek için tanrının şefkatini bir "Truva atı" gibi kullanmayı öğrenmişti, her erkek kapılarını açıp o atı gönül rahatlığıyla içeri alıyordu. Tanrının söylemeye vakit bulamadığını söylemek bana düşecekti, "Güzel kadınların uyandırdığı şefkatten korkun."




Hiç yorum yok: